7 Haziran 2013 Cuma

Döneceğini bilip bir yere gitmek ne zor. 3 ay ya çabucak geçerse diye tırnaklarımı yeme noktasına geldim. Oysa 2010 veya 2011 kışında bırakmıştım.
Günler geçmeyecekmiş gibi geliyor, okulda 5. hafta bitiyor haberim yok. Bu hafta derse hiç konsantre olamadım. Duyduğum tek şey "Buse, wach auf!". Uyumuyorum, sadece orada değilim. Arada bir sınavları hatırlatıyorlar, geriliyorum. Başarısız olmaktan değil de insanları hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyorum.
Bu, buraya ilk geldiğimde de böyleydi. Kalmaktan değil, yanında yaşadığım insana olan sorumluluğumdan çok gergin girmiştim sınavlara.
"Biri" bana 'Biraz kendini dinle' dedi. Aslında iyi bir dinleyiciyim, çok güzel de adam teselli ederim. Ama söz konusu ben olunca dinlememek için yapmadığım şey kalmıyor. Saklamak, itelemek kolay. Kendimle kavga başlatmak istemiyorum.
Onun yerine yeni yerler keşfetmek istiyorum ama içten içe hiç bir şey İstanbul'un yerini tutmaz, onu da çok iyi biliyorum. Hiç bir yerde oradaki kadar baskı altındayken özgür hissedemezsin ama İstanbul ya, hissettiriyor işte. Burada baskı yok ama özgürlükte yok. Çalışmak var, "Arbeit macht frei" var. Frei da ne frei ama! Sabahın beşinde kalk, köpeğini çişe götür sonra hop işe, üçte eve gel. Her gün aynı.
Bir de buradaki büyük gölü güya Hitler, Yahudilere elleriyle kazdırtmış. Duyduğumdan beri kırığım göle, huzur vermiyor artık bana.

Ve son olarak Aerosmith diyor ki  "Life is a journey, not a destination." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder